DERDİOLAN NEYLESİN (Yavuz Sultan Selim) Yavuz Sultan Selim e Mısır da aşık olan bir cariye nin hikayesi. Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan
şahın can yoldaşı, Çelebi Hasan Can,teselli vermek ve. padişahı ölüme hazırlamak için: -Hünkarım, anlaşılan artık Allah ile beraber olma vakti. yaklaşmıştır..Allah’a dua etme zamanıdır, der demez, Yavuz Sultan Selim, can havliyle fırlar yerinden: -Bre Hasan! Sen bugüne kadar kiminle beraber olduğu-.
AlanMikhail adlı yazara ait Tanrı'nın Gölgesi Yavuz Sultan Selim ve Bilinmeyen Hikayesi kitabı kapıda ödeme, taksit seçenekleri ve Sözcü Kitabevi'nden satın al 125 TL ve üzeri alışverişlerinizde kargo bedava
wb27G. Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethedince bir süre orada kalır. Bu kalış idareyi ele alıp, hakimiyeti yerleştirmek için elzemdir. Bu süre zarfında kendisi için kurulan otağda konaklar. Otağ şehrin muhkem bir mevkiinde, ağaçlıklı ve serin bir yerde kurulmuştur. Otağın temizlik işlerine bakan Mısırlı bir cariye vardır ki Yavuz Sultan Selim Han sabah çıkınca, gelir, akşama kadar otağı temizler ve gider. Akşam olunca da Yavuz Selim Han otağına döner. Cariye, nasıl olduysa birkaç defa Yavuz Sultan Selim Han’ı görür ve ona aşık olur. Lakin umutsuz bir aşktır onun kisi. Zira bir tarafta koskoca cihan padişahı halife-i rüy-ı zemin, diğer tarafta basit bir cariye… Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde halifeye açılmaya karar verir. Karar verir vermesine ama aradaki uçurum onu verdiği kararı uygulama konusunda bir karar kılar. Bir yandan aşkının dayanılmaz baskısı, diğer yandan aradaki devasa farkın kendini engellemesi arasında bocalayan cariye halifenin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilan-ı aşk etmeye karar verir. Ve üç kelimelik bir not yazarak halife hazretlerinin başını koyduğu yastığın altina görünecek şekilde bırakır. Notta sadece üç kelime yazılıdır “Derdi olan neylesin?” Akşam çadırına gelip de yastığın ucunda küçük bir kağıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim Han, kağıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlar. Hemen notun altına, cevabını yazar ve “Derdi neyse söylesin.” Kağıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Cariye temizlik için çadıra geldiğinde ilk iş kağıdı arar kâğıdı bıraktığı yerde duruyor bulur. Kalbi deli gibi çarpmaktadır. Büyük bir heyecanla, kaparcasına kağıdı alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artar. Halifenin cevabından cesaretlenen cariye kağıdı çevirip dünkü notunun altına şu notu ekler; “Korkuyorsa neylesin?” Akşam olur. Halife çadıra döner. Kağıdı okur ve cevabı yazar “Hiç korkmasın söylesin.” Sabah bu cevabı okuyan cariye artık kararını vermiştir Aşkını bu akşam halifeye söyleyecektir. Ne olacaksa olsun artık. O gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip halifeyi beklemeye başlar. Yavuz Sultan Selim Han akşam çadıra dönünce cariyeyi kendisini bekler bulur. Cariye, halifeyi görünce hemen ayağa kalkıp temenna durur. Yavuz Selim Han “Buyurunuz, sizi dinliyorum” deyince, cariye tüm cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen ellerini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur. Heyecandan yüzü kıpkırmızı olmuştur. Kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle, “Efendim..” der “Cariyeniz… Size…” ve cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır. Kalbine sığmayan aşkını söyleyemeden ruhunu teslim eden cariyenin, bu tertemiz aşkı karşısında koca halife, celadetli Yavuz Sultan Selim Han, yanaklarından süzülen yaşları silerken etrafındakilere der ki; “Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira aşık, maşukunun yolunda olur ve o yolda ölür.” Yavuz Sultan Selim ve gerçek aşk Bu hikaye Yusuf DURUnun “Bin Akçeye Bir Söz” isimli kitabından tanıtım amaçlı bir alıntıdır.
Yavuz Sultan Selim'e aşık olan cariyenin hikayesi iki farklı şekilde anlatılmaktadır. Birinci hikayede cariyenin bir Türkmen kızı olduğundan bahsedilirken diğer hikayede cariyenin Mısırlı olduğu söylenir. Ancak hikayenin anlatılış biçimi ikisinde de aynıdır. Cihan padişahı ile cariyenin hikayesi şu şekilde gerçekleşir! Yavuz Sultan Selim Han Mısırı fethettikten sonra bir süre daha orada kalır. Bu süre zarfında da bir cariye cihan padişahının çadırını temizler ve gündelik işlerini yaparmış. Birgün bu cariye bir şekilde cihan padişahı Yavuz Sultan Selim'i görür ve ona aşık olur. Cariyenin aşkı gün geçtikçe artar ve bu durumu padişaha bildirmeye karar verir. Cariye hem padişahtan korkar hemde nasıl bu durumu açıklayacağını bilemez bir halde küçük bir not yazıp yatağına bırakmaya karar verir. Not kağıdında şu ifade yazmaktadır; "Derdi olan neylesin?". Cihan padişahı akşam yatağında not kağıdını görür ve okur. Kağıdın arka tarafına da şu ifadeleri yazar; "Derdi neyse söylesin!". Sabah heyecanla bıraktığı not kağıdını arayan cariye bıraktığı yerde kağıdı bulur. Heyecanla not kağıdına bakan cariye padişahın yazdığı ifadeyi okur. Kendi yazdığı cümlenin altına tekrar "Korkuyorsa neylesin?" yazar ve not kağıdını aynı yere bırakır. Aynı günün akşamında Yavuz Sultan Selim kağıdı alır ve cariyenin notunu okur. Padişah'da kendi yazdığı ifadenin altına cevaben "Hiç korkmasın söylesin!" yazar ve yatağın üzerine bırakır. Ertesi gün cariye not kağıdını okur ve bütün cesaretini toplayarak padişahla konuşmaya karar verir. Gündelik işlerini bitirdikten sonra padişah gelene kadar çadırda bekler. Padişah yanındakilerle birlikte çadırına döndüğünde cariyenin kendisini beklediğini görür. Cariye de hemen ayağa kalkarak temenna durur. Cihan padişahı cariyeye yönelerek "Buyrun, sizi dinliyorum." der. Cariyeyi bir heyecan basar ve titreyen ellerini saklamaya çalışır. Tekrar cesaretini toplayan cariye "Efendim..." der bir süre duraklar, "Cariyeniz..." dedikten sonra cümlesine devam edemez ve olduğu yere yığılır. Aşkını dile getiremeden ruhunu teslim eden cariyenin bu durumu Cihan padişahını oldukça derinden etkiler ve göz yaşlarını tutamaz. Yavuz Sultan Selim Han göz yaşlarını sildikten sonra etrafındakilere "Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira âşık, mâşukunun yolunda olur ve o yolda ölür." der.
Zen Guest Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır. Bir Aşkın Hikayesi - Yavuz Sultan Selim Han Yavuz Sultan Selim Han Osmanlı padişahları arasında sade yaşayışı, övülmekten, iltifattan, debdebeden hoşlanmayan tavırlarıyla ilk bakışta dikkat çeken bir hükümdardır. Karakterinin sertliğinden dolayı “Yavuz” ve şehzadeliğinden beri “Selim Şah” olarak tanınan Sultan Selim, celalli, arslan yürekli, korkusuz, gözü pek bir hükümdar olarak tarihe geçmiştir. 8 yıl süren saltanatında at sırtından inmemiş cihanı dize getirmiş fakat küçük bir şirpençe çıban ye yenik düşmüştür. Büyük Hükümdar Eylül 1520’de vefat etmiştir. Göçmüştür bu dünyadan göçmesine ama ardında, aslanları karşısında titreten bir nam ve büyük umarsız bir aşk hikayesi bırakmıştır. Cihan Padişahı Yavuz Sultan Selim, Sam yakınlarında otağını kurdurarak burada üç ay kadar kalmıştı. Bir Türkmen kızı da, zaman zaman padişahın çadırına gelerek, otağın temizlik islerini yapar, hünkâr çadırını tertibe ve düzene sokarak sıradan gündelik islerle meşgul olurmuş. Türkmen Kızı yine bir sabah temizlik için geldiğinde, Sultan Selimi tam çadırdan çıkarken görür. Selimin sükuneti, Yavuzun kudreti, Hanın gözleriyle karşılaşınca, Türkmen güzelinin gönlü sultana, su gibi aniden akıvermiş, gönlünü kaptırmış ona. Bir anlık bir bakıştı o ama asla unutamadı Türkmen Kızı. -Hani kalbin, her an bir halden başka bir hale geçmesi, gibi anlamları da vardır ya- Zamanla kalbinin içini, ince bir sizi sarmış genç kızın ve başlamış kalbi için için göynümeye. Gündelik işler arasında bir gün, gözü, hünkâr çadırının direğine ilişmiş. Direğin üst kısmına askın gücü ona, söyle bir satir yazma cesareti vermiş 'Seven insan neylesin” Pişmalık tereddüt ve korkuyla bakmış yazdığına ama silememiş eli varmamış hayatındaki cevapsız soruların özüymüş çünki bu yazı. Yavuz Sultan Selim, otağına yorgun bedenini dinlendirmeye geldiğinde, birden direkteki yazıyı fark etmiş,” Bu da ne ola ki” diyerek uzun bir muhakemeden sonra, bir vehim ve bin endişe derken… Almış eline kalemi söyle bir satir da o düşmüş ayni direkteki dizenin altına. ' 'Hemen derdin söylesin.” Türkmen kızı, ertesi gün gelip baktığında otağın direğine, sevincinden ağlamış, o küçücük kalbi heyecandan göğsüne sığmaz olmuş, yer de onun olmuş âdeta gök de… Fakat koskoca cihan sultanına ilân-i askta bulunmanın, ateşle oynamak, ateş girdabına bilerek atlamak gibi ölümcül bir tehlikesi de varmış. “Varsın olsun bu ask, buna değer diye düşünmüş.” Aldığı mesajı heyecanla hemen cevaplandırmaktan kendini alamamış ama yine de içinde bir korku kurdu varmış ki genç güzelin, yüreğini her gün diş diş, burgu burgu kemiren... Askın gücü, zoru ve korkuyu nefes nefes yasayan o gencecik yüreğin imdadına yetişmiş derhâl. Bir satır daha yazmış ayni direğe “Ya korkarsa neylesin” Yavuz sultan selim, aksam, çadıra döndüğünde, not düştüğü direkteki satır gelmiş aklına. Bakmış ve okumuş ki aşkın, heyecanın ve korkunun karıştığı, tezat dolu sözcüklerin buluştuğu satırlar, bir mızrak gibi durmakta karsısında. Hemen o satirin altına bir mısra daha eklemiş, aska yenik düsen koca padişah 'Hiç korkmasın söylesin.” Bir aşkın buluşan, karmaşık ve bulanık duyguları şöyle dizilmiş direğin üzerine Seven insan neylesin Hemen derdin söylesin Ya korkarsa neylesin Hiç korkmasın söylesin Sabahın olmasını sabırla beklemiş padişah. Seher vakti sırdaşı Hasancan’ı çağırtmış, derhâl bir emir vererek ” Biz dahi merak edip onu görmek isteriz tiz elden bu kızı huzura getirin.” Emir derhâl yerine getirilmiş Türkmen kızı padişahın huzuruna getirilmiş. Ahu gözlü, endamı hoş, âlimli, nazenin, ceylân gibi bir kız karşısında duruyormuş hünkarın. Üç eteği sırma işleme, başı Türkmen işi yazmalı, yazmasının ucu pembe oyalı, endamı fidandan narince, boyu gül ağacı misali küçücek, alımlı, edalı bir kız. Gözleri ürkek bir ceylanı andıran, kirpikleri ok misali adamın yüreğini vuran, yüzü ay gibi gönlü buran Türkmen kızı. Yavuz Sultan Selime bakmışlar etraftakiler hiç konuşmamış Yavuz, hiç birşey sormamış etrafındakilerin yüzüne bile bakmadan "tiz kurulsun düğün alayı" buyruğu yankılanmış oba da bir anda. Hünkârın emriyle derhâl bir düğün alayı tertip edilmiş. Eğlenceler, yemeler içmeler… Üç gün üç gece şenlikler yapılmış töre gereğince. Düğünün son gecesi, sırlarla dolu bu aşkın bilmecesi kader-i ilâhî tarafından çözülmüş, Çözülen bu kara baht çıkınından yayılan acı haber, şaşkına çevirmiş herkesi, yer gök âdeta üzüntüye, mateme boğulmuş. Ahu gözlü Türkmen dilberinin ”Selim” diye çarpan saf ve küçük yüreği, bu büyük cihan sultanin aşkındaki sırrı kaldıramamış ve birden duruvermiş. O çadırın direği, bu olayın canlı fakat ketum şahidi olmuş asırlardır. Bu dünya hayatında vuslat nasip olmadığı gibi o gencecik yüreğe, fani âlemde bir çare de bulunamamış. Hekimler biçare, lokmanlar şifasız ecza sürmüşler bu acıya. Bu hazin gönül çarpılmasının ve gönül yangınının sonunda derler ki “ Koca hünkâr, ağlamış” ve Türkmen kızına yaptırdığı mezarın mermer tasına, su dörtlüğü yazdırmış. Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek Giryemi hun eşkimi füzun etti felek Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek. Koca çınar devrilmiştir artık, dünyaya, askın gücünün karsısındaki çaresizliğini en güçlü orduları yenen koca hünkâr yukarıdaki şiirle anlatır. Şiirin meali ” Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı ki Gözyaşımı kan içinde bıraktı, aşkımı artırdı Benim pençemin gücümün korkusundan aslanlar bile titrerken, Felek beni bir ahu gözlüye esir etti. Yavuz Sultan Selim Han Osmanlı padişahları arasında sade yaşayışı, övülmekten, iltifattan, debdebeden hoşlanmayan tavırlarıyla ilk bakışta dikkat çeken bir hükümdardır. Karakterinin sertliğinden dolayı “Yavuz” ve şehzadeliğinden beri “Selim Şah” olarak tanınan Sultan Selim, celalli, arslan yürekli, korkusuz, gözü pek bir hükümdar olarak tarihe geçmiştir. 8 yıl süren saltanatında at sırtından inmemiş cihanı dize getirmiş fakat küçük bir şirpençe çıban ye yenik düşmüştür. Büyük Hükümdar Eylül 1520’de vefat etmiştir. Göçmüştür bu dünyadan göçmesine ama ardında, aslanları karşısında titreten bir nam ve büyük umarsız bir aşk hikayesi bırakmıştır. Cihan Padişahı Yavuz Sultan Selim, Sam yakınlarında otağını kurdurarak burada üç ay kadar kalmıştı. Bir Türkmen kızı da, zaman zaman padişahın çadırına gelerek, otağın temizlik islerini yapar, hünkâr çadırını tertibe ve düzene sokarak sıradan gündelik islerle meşgul olurmuş. Türkmen Kızı yine bir sabah temizlik için geldiğinde, Sultan Selimi tam çadırdan çıkarken görür. Selimin sükuneti, Yavuzun kudreti, Hanın gözleriyle karşılaşınca, Türkmen güzelinin gönlü sultana, su gibi aniden akıvermiş, gönlünü kaptırmış ona. Bir anlık bir bakıştı o ama asla unutamadı Türkmen Kızı. -Hani kalbin, her an bir halden başka bir hale geçmesi, gibi anlamları da vardır ya- Zamanla kalbinin içini, ince bir sizi sarmış genç kızın ve başlamış kalbi için için göynümeye. Gündelik işler arasında bir gün, gözü, hünkâr çadırının direğine ilişmiş. Direğin üst kısmına askın gücü ona, söyle bir satir yazma cesareti vermiş 'Seven insan neylesin” Pişmalık tereddüt ve korkuyla bakmış yazdığına ama silememiş eli varmamış hayatındaki cevapsız soruların özüymüş çünki bu yazı. Yavuz Sultan Selim, otağına yorgun bedenini dinlendirmeye geldiğinde, birden direkteki yazıyı fark etmiş,” Bu da ne ola ki” diyerek uzun bir muhakemeden sonra, bir vehim ve bin endişe derken… Almış eline kalemi söyle bir satir da o düşmüş ayni direkteki dizenin altına. ' 'Hemen derdin söylesin.” Türkmen kızı, ertesi gün gelip baktığında otağın direğine, sevincinden ağlamış, o küçücük kalbi heyecandan göğsüne sığmaz olmuş, yer de onun olmuş âdeta gök de… Fakat koskoca cihan sultanına ilân-i askta bulunmanın, ateşle oynamak, ateş girdabına bilerek atlamak gibi ölümcül bir tehlikesi de varmış. “Varsın olsun bu ask, buna değer diye düşünmüş.” Aldığı mesajı heyecanla hemen cevaplandırmaktan kendini alamamış ama yine de içinde bir korku kurdu varmış ki genç güzelin, yüreğini her gün diş diş, burgu burgu kemiren... Askın gücü, zoru ve korkuyu nefes nefes yasayan o gencecik yüreğin imdadına yetişmiş derhâl. Bir satır daha yazmış ayni direğe “Ya korkarsa neylesin” Yavuz sultan selim, aksam, çadıra döndüğünde, not düştüğü direkteki satır gelmiş aklına. Bakmış ve okumuş ki aşkın, heyecanın ve korkunun karıştığı, tezat dolu sözcüklerin buluştuğu satırlar, bir mızrak gibi durmakta karsısında. Hemen o satirin altına bir mısra daha eklemiş, aska yenik düsen koca padişah 'Hiç korkmasın söylesin.” Bir aşkın buluşan, karmaşık ve bulanık duyguları şöyle dizilmiş direğin üzerine Seven insan neylesin Hemen derdin söylesin Ya korkarsa neylesin Hiç korkmasın söylesin Sabahın olmasını sabırla beklemiş padişah. Seher vakti sırdaşı Hasancan’ı çağırtmış, derhâl bir emir vererek ” Biz dahi merak edip onu görmek isteriz tiz elden bu kızı huzura getirin.” Emir derhâl yerine getirilmiş Türkmen kızı padişahın huzuruna getirilmiş. Ahu gözlü, endamı hoş, âlimli, nazenin, ceylân gibi bir kız karşısında duruyormuş hünkarın. Üç eteği sırma işleme, başı Türkmen işi yazmalı, yazmasının ucu pembe oyalı, endamı fidandan narince, boyu gül ağacı misali küçücek, alımlı, edalı bir kız. Gözleri ürkek bir ceylanı andıran, kirpikleri ok misali adamın yüreğini vuran, yüzü ay gibi gönlü buran Türkmen kızı. Yavuz Sultan Selime bakmışlar etraftakiler hiç konuşmamış Yavuz, hiç birşey sormamış etrafındakilerin yüzüne bile bakmadan "tiz kurulsun düğün alayı" buyruğu yankılanmış oba da bir anda. Hünkârın emriyle derhâl bir düğün alayı tertip edilmiş. Eğlenceler, yemeler içmeler… Üç gün üç gece şenlikler yapılmış töre gereğince. Düğünün son gecesi, sırlarla dolu bu aşkın bilmecesi kader-i ilâhî tarafından çözülmüş, Çözülen bu kara baht çıkınından yayılan acı haber, şaşkına çevirmiş herkesi, yer gök âdeta üzüntüye, mateme boğulmuş. Ahu gözlü Türkmen dilberinin ”Selim” diye çarpan saf ve küçük yüreği, bu büyük cihan sultanin aşkındaki sırrı kaldıramamış ve birden duruvermiş. O çadırın direği, bu olayın canlı fakat ketum şahidi olmuş asırlardır. Bu dünya hayatında vuslat nasip olmadığı gibi o gencecik yüreğe, fani âlemde bir çare de bulunamamış. Hekimler biçare, lokmanlar şifasız ecza sürmüşler bu acıya. Bu hazin gönül çarpılmasının ve gönül yangınının sonunda derler ki “ Koca hünkâr, ağlamış” ve Türkmen kızına yaptırdığı mezarın mermer tasına, su dörtlüğü yazdırmış. Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek Giryemi hun eşkimi füzun etti felek Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek. Koca çınar devrilmiştir artık, dünyaya, askın gücünün karsısındaki çaresizliğini en güçlü orduları yenen koca hünkâr yukarıdaki şiirle anlatır. Şiirin meali ” Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı ki Gözyaşımı kan içinde bıraktı, aşkımı artırdı Benim pençemin gücümün korkusundan aslanlar bile titrerken, Felek beni bir ahu gözlüye esir etti.
Yavuz Sultan Selim kime aşık oldu?Yavuz Sultan Selim Han Mısırı fethettikten sonra bir süre daha orada kalır. Bu süre zarfında da bir cariye cihan padişahının çadırını temizler ve gündelik işlerini yaparmış. Birgün bu cariye bir şekilde cihan padişahı Yavuz Sultan Selim'i görür ve ona aşık Sultan Selim küpe taktı mı?“Yavuz Sultan Selim İslamiyet'in kutsal topraklarına hakim olunca 'Hadimü'l-Haremeyn' yani Haremeyn'in hizmetkârı olduğunu göstermek için küpe Sultan Selim neden babasını tahttan indirdi?Kaldı ki, Yavuz Padişah, babasına şahsi kin beslediği için babasını tahttan indirmedi, devletin bekası ile babası arasında kaldığında devletin bekasını tercih etti. Yani bu tahttan indirme olayı, bir “ihtiras” olarak değil, bir “zaruret” olarak karşımıza Sultan Selim kimdir hayatı?10 Ekim 1470'de Amasya'da dünyaya geldi. Babası II. Bayezid, annesi Dulkadırlı ailesi'nden Aişe Hatun'du. Şehzadeliği Amasya'da geçen Yavuz Sultan Selim, devrin önemli âlimlerinden Arap ve Fars Dili ile yüksek din ve fen dersleri aldı. Devlet idaresi ve askeri konularda eğitim alması için Trabzon Valiliği'ne Sultan Selim eşi kimdir?II. Ayşe Hatune. 1511–1520 Ayşe Hafsa Sultane. 1494–1520 Selim I/EşiYavuz Sultan Selim Çölü kaç günde geçti?Yavuz Sultan Selim, ordusuyla birlikte Sina Çölü'nü 5 gün içinde şimdiki tank hızıyla 11 Ocak-16 Ocak geçerek, Ridaniye'de Memlük Ordusu ile Sultan Selim neden sol kulağına küpe takmıştır?Bir rivayete göre Yavuz Sultan Selim ordusuyla Mısır'ı fethettiği zaman orada köleleri ziyaret etmiş. Çiftliklerde çalışan erkek kölelerin kulaklarında küpeleri görünce neden taktıklarını sormuş. … “Bunlar köle sınıfı olduğundan hür erkeklerden ayırt edilmeleri için bu küpeleri takarlar.
Yavuz Sultan Selim Han Sözleri sayfamızda Padişah Yavuz Sultanın meşhur sözlerini bulabilir ve facebook, twitter, whatsapp üzerinden tüm sevdiklerinizle ücretsiz bir şekilde Sultan Selim Han SözleriİçindekilerYavuz Sultan Selim Han SözleriGönül ister ki, Afrika’nın kuzeyinden Endülüs’e çıkayım ve sonra Balkanlar üzerinden tekrar İstanbul’a döneyim! Mısır’ın Fethi’nden sonra, 10 Eylül 1517’de Kâhire’den İstanbul’a dönerken.Mısır’ı aldık, lâkin Sinan Paşa’yı kaybettik!.. Memlük Fedâîleri’nin Sultan Selim’i öldürüp savaşı kazanabilecekleri planlarından haberdar olması üzerine Sinan Paşa durumu Padişah’a arz edip onun elbiselerini giyer ve Fedâîleri kendi üzerine çeker. Yavuz, arkadan yetişip fedâîleri bertaraf edinceye kadar, Paşa’nın şehit olması üzerine bunları söyler.“Hasan Can, ne hâldür” diye sorması üzerine, artık ömrünün son anlarını sezen Hasan Can’ınOğlum, o kadar süslenmişsin ki, anana giyecek bir şey bırakmamışsın!.. Bre Süleyman, sen böyle giyinirsen, anan ne giysin? Bir gün oğlu Süleyman’ı çok süslü görünce, nükteli bir şekilde söyledikleri.Güneş Mustafa yüzünün aynasının bir aksidir. Her iki âlem,Mustafa bir kılına insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme pençe-i kahrımdan olurken lerzan; Beni bir gözler-i âhûya zebun etti için, o mübarek makamların hizmetçisi olmaktan daha büyük şeref olamaz. Bana Hadimül-haremeyn Mekke ve Medine’nin Hizmetçisi diyin. Sultan Selim Mısır’ı fethedip hilafeti üstlenince, kendisine Sultanül-haremeyn diyen hatibine verdiği yanıt.Kılıcımız parladıkça düşmanın gözü ondan ayrılıp bizi göremez. Ama Allah esirgesin, bir gün paslanır da yaltırıklanmazsa düşman bizi görmek değil, bir de tepeden yıkan tüm hataların altında nice gururun gafleti Sultan Selim Han SözleriBiz bunca meşakkate alkış uğruna katlanmadık, halis niyetimiz rızayı ilahidir.…Ben Allah’ın emirlerini yerine getirmek, zulüm görenlere yardım etmek için zırh giydim, kılıç kışandım!Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi padişahlarına tâzimden ileri gelir. Biz Allah’tan başka kime tâzime mecburuz ki bu külfeti ihtiyâr edelim? Bizim padişahımız Allah, vücudu saran elbiseye değil, içindeki imâna bakar. Sade giyinmesinin nedeni sorulduğunda verdiği yanıt.Yavuz Sultan Selim Han SözleriBe hey asker kıyafetli korkaklar! Maiyetimde yiğitlik ve kahramanlık göstereceğinize böyle mi hareket edersiniz! Askerde itaat emre karşı gelmek midir?.. Çaldıran Savaşı için seferdeyken askerlerin isyan etmesi üzerine yaptığı konuşmadan.Yaralı gönlümü, sevgilinin gece renkli zülfünün hayaliyle sardım. Geceleyin merhem bulamayan o yaranın vay haline!Şah İsmail üzerine seferim vardır!Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş, Bir velîye bende olmak cümleden a’lâ imiş…Hava kararsın, herkes evlerine dönsün, sokaklar boşalsın, ben ondan sonra İstanbul’a gireyim. Fânîlerin alkışları, zafer takları ve iltifâtları bizi nefsimize mağrûr edip yere sermesin!Şâyet askerlerimin torbalarında, geçmiş olduğumuz yerlerden alınmış bir şey bulunsaydı, Mısır Seferi’nden vazgeçecektim!.. Mısır Seferi’nde rûhunu saran bir endişe üzerine askerlerinin torbalarını, geçilen yerlerden koparılmış meyve var mı, yok mu diye hassâsiyetle aratmasına mukabil.Yavuz Sultan Selim Han SözleriGönül ister ki, Afrika’nın kuzeyinden Endülüs’e çıkayım ve sonra Balkanlar üzerinden tekrar İstanbul’a döneyim! Mısır’ın Fethi’nden sonra, 10 Eylül 1517’de Kâhire’den İstanbul’a dönerken.Ben pâdişâh olursam, İslâm birliği yolunda ciddiyetle yürüyeceğim; hattâ Mevlâ ruhsat verirse, Hind ve Tûran’a gideceğim ve doğuda da batıda da i’lâ-yı kelimetullâha çalışacağım. Zâlimlere, evlâdım olsa dahî merhamet etmeyeceğim. Zamanımda rahatlık olmayacak, ahâlîye tasallut edilmeyecektir. İşte benim hâlim!.. Biraderim ise, rahatı sever ve yumuşak bir tabîatı vardır. Eğer seferden korkmaz ve çileye tâlib olursanız, bana bey’at ediniz! Aksi halde sultanlık için kardeşim Şehzâde Ahmed’i tercîh ediniz ki, onun zamanında rahat ve safânızla meşgul olursunuz!.. Tahta dâvet edilip İstanbul’a geldiğinde Yeniçeri Ocağı’nın ileri gelenleri ve devlet ricâline pâdişâh olmadan az önce yaptığı konuşmada hitaben.Ey kardeşim! Ne sen böyle yapsa idin, ne de ben böyle yapmak mecbûriyetinde kalsaydım!..Devletin bekâsı için bertaraf etmeye mecbûr kaldığı kardeşi Korkut’un tabutunun altına girmiş ağlarken.İsteyenler, karılarının yanına dönüp entarilerini giyebilirler! Ben düşmana karşı tek başıma da gidebilirim! Çaldıran Seferi’nde, çadırına ok atacak kadar ileri giden askerlerin isyan etmesi üzerine, irâd ettiği nutuktan bir bölüm.Yavuz Sultan Selim Han SözleriHasan görmüyor musun; önümüzde Allâh’ın Rasûlü Fahr-i Kâinât -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz yürüyor?!. O Âlemler Sultanı yaya yürürken biz nasıl at üzerinde olabiliriz? Mısır Seferi’nde Sînâ Çölü’nü geçerler iken Sultan Selim’in atından inip yürümeye başlaması üzerine, askerî erkân, hayret ve dehşet içinde kalırlar. “Atların bile kanının kaynadığı, zor yürüdüğü bu çölde Sultan, niye atından indi, yürümeye başladı?” diye fısıltılar başlar ve akabinde askerî erkân da, mecburen atlarından inip yürümeye başlar. Paşalar, Sultan Selim’in nedimi Hasan Can’a “Ne olur Hünkâr’a sor. Bu acep ne iştir?” derler. Hasan Can da, Sultan Selim’e merakla, bu hâlin neyin nesi olduğunu sorunca Sultan Selim bu yanıtı verir.Yavuz Sultan Selim Han SözleriMısır’ı aldık, lâkin Sinan Paşa’yı kaybettik!.. Memlük Fedâîleri’nin Sultan Selim’i öldürüp savaşı kazanabilecekleri planlarından haberdar olması üzerine Sinan Paşa durumu Padişah’a arz edip onun elbiselerini giyer ve Fedâîleri kendi üzerine çeker. Yavuz, arkadan yetişip fedâîleri bertaraf edinceye kadar, Paşa’nın şehit olması üzerine bunları söyler.Âkıbet görürsün hele Ferhat!. Sen şimdi İskender’i koruyup duruyorsun, ama bu korumaktan ne fayda çıkacağını inşâallâh birbirinize karşı asıldığınız zaman görürsünüz!.. Bir gün dîvândan içeri hiddetli bir şekilde girip bir zaman odada dolandı ve kendisini kızdıran şeyi mırıldanıp durdu. Ferhat Paşa’nın İskender Çelebi’yi olur olmaz koruyup kayırmasına gazaplanmıştı. Çünkü aralarındaki dostluktan başka şeyler sezinlemişti. Sonunda yüksek sesle şu sözleri sarfetti.. Aradan seneler geçtikten sonra Kânûnî devrinde bu iki şahıs dediği gibi karşı karşıya asıldılar.Yavuz Sultan Selim Han SözleriPaşa! Mekke ve Medîne pâdişâhlığı Server-i Kâinât’ın evlâd-ı kirâmı elindedir. Ben o memleketi asker ile varıp almadım. Onlar, kendi kemâlât, hüsn-i edeb ve ihsânlarından dolayı İslâm birliği yolunda bana itâat eylediler. Bu izzetin mükâfâtı üzerime vâcibdir. Hakk Teâlâ’ya gece gündüz şükrederim ki, o mübârek beldelerde okunan hutbelerde ismim yâd olunur. Bu seâdeti cihan pâdişâhlığına değişmem! Bu itibarla Harameyni’ş-Şerîfeyn’in halkına ne lâzımsa esirgemeyesin! Ve sakın ola o iki mübârek beldenin umûruna müdâhale etmeyesin! Mekke ve Medine kazaskerliğini verdiği Pîrî Paşa’ya hitâben söyledikleri.Yavuz Sultan Selim Han SözleriHasan, Hasan!.. Sen bizi bunca zamandan beri kiminle bilirdin?.. Cenâb-ı Hakk’a teveccühümde bir kusûr mu müşâhede eyledin? Ölüm döşeğinde kendi halini kastederek nedimi Hasan Can’a“Hasan Can, ne hâldür” diye sorması üzerine, artık ömrünün son anlarını sezen Hasan Can’ın“Pâdişâhım, artık Allâh Teâlâ ile beraber olmak zamanınız herhalde geldi!” demesi üzerine yanıtı.Bana getirdiğin şu usûlsüzlük teklîfi dolayısıyla yemîn ederim ki seni de teklîf sahibini de katlettirirdim. Fakat Sultan Selîm, parasına tama’ ettiği için bezirgânı ve defterdarı öldürttü.» demelerinden çekinirim. Tez bezirgânın parasını iâde edin ve bir daha huzûruma böyle kanuna uygun olmayan şeyler getirmeyin! Sefer üzre olunduğundan birtakım masraflara hazîneden henüz para ulaştırılamamış ve zengin bir kimseden borç alınmıştı. Daha sonra hazîneden para geldi ve defterdar da alınan bu borcu sahibine takdim etti. Ancak adam’ın defterdara şöyle bir teklîfte bulunması üzerine “Servetim hayli çoktur. Bir oğlumdan başka kimsem de yoktur. Kabûl ederseniz, verdiğim paramı hazîneye bağışlayayım. Buna mukâbil siz de benim oğluma devlet kapısında bir iş verin.” Bu talep Sultan’a arz edilir. Teklifi getiren defterdara öfkelenerek bu yanıtı verir.Yavuz Sultan Selim Han SözleriUlemânın atının ayağından sıçrayıp bizi boyayan çamur, bizim için şereftir. Mübârektir. Bu çamurlu kaftanı, ben ölünce sandukamın üzerine kapatın! Sultan Selim ve ordusu Adana civarında iken şiddetli bir yağmura tutulması ile her yer çamur deryâsı olmuştu. O sırada Sultan Selim, devrin meşhûr âlimlerinden Kemâl Paşazâde ile yanyana at üstünde sohbet ederek gidiyorlardı. Birden Kemâl Paşazâde’nin atı ürktü ve ürken atın ayağından sıçrayan çamur, Padişah’ın üstünü baştan başa boyadı. Kemâl Paşazâde’nin çok üzülmesine binaen rengi attı. Padişah, ona dönerek mütebessim bir çehre ile bu yanıtı verdi.Yavuz Sultan Selim Han SözleriOğlum, o kadar süslenmişsin ki, anana giyecek bir şey bırakmamışsın!.. Bre Süleyman, sen böyle giyinirsen, anan ne giysin? Bir gün oğlu Süleyman’ı çok süslü görünce, nükteli bir şekilde söyledikleri.Büyük evliyâullâhın meclisinde onlar konuşurlarken başkalarının konuşması -velev cihan pâdişâhı da olsa- uygun düşmez. Biz sultan isek de, böyle mâneviyat sultanlarının himmetlerine her zaman muhtâcız. Şâyet huzûrunda konuşmam gerekseydi, bunu belli ederler ve söz etmemi te’mîn ederlerdi. Şam’da yetişen tanınmış velîlerden Muhammed Bedahşî’yi ziyâretinde hiç konuşmamış, sadece dinlemiş ve sonra da huzûrundan öylece ayrılmıştı. Beraberinde bulunan devlet ricâli, Sultan Selim’in bu hâline şaşırarak ona “Sultanım! Sadece dinlediniz. Ne hikmettir ki, bir kelâm bile sarf etmediniz.” derler. Sultan Selim onlara bu yanıtı verir.Yavuz Sultan Selim Han SözleriSanma şâhım / herkesi sen / sadıkâne / yâr olur Herkesi sen / dost mu sandın / belki ol / ağyâr olur Sadıkâne / belki ol / bu âlemde / dildâr olur Yâr olur / ağyâr olur / dildâr olur / serdâr olur. Kendisine hakaret içeren şiirler gönderen Safevi hükümdarı Şah İsmail’e yazdığı şiir. Bu şiir soldan sağa ve yukarıdan aşağıya okunduğunda aynı dizeleri verir. Dünyada benzeri yoktur.Yavuz Sultan Selim Han SözleriDerdi olan neylesin? Derdi neyse söylesin. Korkuyorsa neylesin? Hiç korkmasın söylesin. Dörtlükteki sorular bir cariye, cevaplar ise Sultan Selim tarafından aynı kağıt üzerine mektuplaşır gibi yazılmıştır.Ey gönül! Başkasından yardım ve dostluk umarak yaşama, düşmandan da korkma! Devlet ve saltanat ancak Allah’ın canım, eğer sana Selimî gibi yüz tane devlet ve saltanat dâhi verilse cihana bağlanıp dosttan uzak Mustafa yüzünün aynasının bir aksidir. Her iki âlem,Mustafa bir kılına Sultan Selim Han SözleriGönlünü ve canını O’nun aşkına veren kimse ne kahramandır! Düşüncesi daima Mustafa olan kimse ne huzur ve rahat dertli, mihnete tahammül için biraz gönlünde kuvvet buluyorsa bu kuvvet Mustafa gelir. Onun için her dertli O’na Peygamberlerin Padişahıdır. Diğer peygamberler O’nun ordusudur. Yaradılıştan maksat O’dur. Bu kevn-ü mekân O’nun yüzü suyu hürmetine yaratılmış bir sabahı Mustafa güzel yüzüdür. Gayıp sırları O’nun ârif olan gönlünden eliyle Mustafa eteğine yapışan herkes güneş gibi ayağını feleğin üstüne aşkı ile gönlü mahzun olan her sîne ne bahtiyardır! Mustafa yoluna kurban edilen can,ne aziz bir candır!Ümmetlerin cevahir madenlerinden çıkardıkları bütün lâ’l ve inciler Mustafa gazada kırılan tek inci dişinin Sultan Selim Han Sözleri
yavuz sultan selim aşk hikayesi